Din ve İdeoloji

İdeolojiler insana giydirilmiş deli gömlekleridir. Cemil Meriç

Cemil Meriç’e ait “ideolojiler insana giydirilmiş deli gömlekleridir”
Sözü ile başlayacak olursak hem ideolojiyi hem de dini tanımlama noktasında bir yol belirlemiş oluruz. 
Kilisenin dogma baskısı, 16. Yüzyıldan itibaren batıda dine karşı fikirlerin, akımların ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Yani adına ideoloji denilen düşün-ce sistemleri dinin Allah’ın standartlarından çıkarılarak kilisenin çıkarcı kalıpla-rı haline dönüştürülmesi sonucu, ezilen batı insanının kilise karşıtlığı anlamın-daki çıkışlarıdır. Dolayısıyla karşı çıkılan din, Allah’ın dini değildir. Hristiyan-lığın Allah’ın dini olarak kabul edilmesi sonucu türeyen ideolojilerin, karşıtlık anlayışı, İslam’ın da aynı muhalif anlayışa muhatap olmasına sebep olmuştur. Burada çıkış noktası olarak din karşıtlığı temel esas olması dolayısıyla her karşı çıkılan din aynı potada değerlendirilmek durumunda kalmıştır. İslam’ın ilk ba-kışta karşı çıkılma noktası din olmasından kaynaklanmıştır. Dolayısıyla yoz-laşmış Hristiyanlık yada Yahudilikle aynı potaya konmuştur. 
İslam batı insanı açısından batıdaki din Hristiyanlığın tahrif edilmiş olması do-layısıyla uğradığı eleştiriler sebebiyle ikinci bir eleştiri noktasına tabi tutulmak gibi bir durumla karşılaşmıştır. Bu eleştiri noktası eldeki din Hristiyanlığın ki-fayetsiz kalışı itibarıyla, kıyaslanmak suretiyle eleştiriye tabi tutarak noksan is-nadı şeklinde olmuştur. Hatta bu bir bilim dalına dönüşmüş adına oryantalizm denilmiştir. 
İdeolojiler din karşıtı anlayış sahiplerinin, insan hayatının düzenlenmesi adına, yönetimsel anlamda oluşturdukları düşünce sistemleridir. Allah’ın hayatın an-lamı saydığı temel kavram olarak dinin yerine konması dolayısıyla da ideoloji-ler insanların uydurdukları din olarak kabul edilmelidir.  Dolayısıyla ideolojiler insanın yönetimsel anlamda tanrılığa öykünmesidir diyebiliriz.
19. asırda tanrı öldü diyebilecek kadar ileri gidebilen anlayış sahipleri artık üst insan yaşasın diyebilecek anlayışa, batıda kilisenin insanları sevk ettiği sapkın anlayışın sonucu olarak varmıştır. 
Adem’in (as) yaratılma sahnesinde Kerim olan kitapta geçen İblisin kıyamete kadar Allah’tan süre isteyerek, kendi tabiriyle “Senin dosdoğru yolun üzerine oturacağım, onların çoğunu şükreden bulamayacaksın” (Araf 16-17) ifadesinde yer alan, insanların Allah’ın dini dışında yöneldikleri şeytani tarafın ürettikleri düşünce sistemleri, bugün ideoloji denilen, din tanımının alternatifi olan sis-temlerdir.
Yukarıdaki tanımdan yürüyecek olursak, din de Allah’ın yaratmış olduğu insa-nın varlık hikmetini tecelli ettirmek adına, doğru bir biçimde hayatını düzenle-yici olarak Allah’ın elçileri vasıtasıyla gönderdiği yaşamsal sistemin adıdır. 
İdeoloji tanımının antonie destutt de tracy tarafından 1796 da kullanılmaya başlanması o vakte kadar bu anlamda ortaya konulan çabaların bir başlık altın-da toparlanmasına vesile olmuştur. Bu isimlendirme, o vakte kadar yönetimsel anlamdaki din karşıtlığının bir başlık altında değerlendirilmediğini, her düşün-ce sisteminin kendi başına müstakil değerlendirmeye tabi tutulduğunu gösterir. 
İşin aslı itibarıyla Cemil Meriç’in benzetmesi insanın ortaya koyduğu din kar-şıtlığının akıl mesabesinden bir değerlendirmesi şeklidir. Allah’ın dini adına indirdiği son kitap Kur’an’da sıkça kullandığı “akletme” eyleminin, ideolojileri ortaya koyanların her biri tarafından pek başarılı bir şekilde gerçekleştirileme-diği ideolojilerin başarısızlığı dolayısıyla tescil edilmiştir. Buda Cemil Meriç’in vasıflamasını doğrulamaktadır. 
Bu iki tanımın dışında kalan ve insanların bir kısmının benimsediği, adına din denilen sistemleri nereye koyacağız dersek, onu da insanlar eliyle oluşturul-muş, tanrı inkarına dayanmayan ancak insan zihninin ürettiği tanrısal varlıklara itibar eden ve hayata müdahil olan kısmen ideoloji, kısmen tanrısal sistem ola-rak tanımlayabiliriz. 
Bunları iki bölümde değerlendirmek mümkündür. Birinci kısım, Allah’ın din olarak indirdiği fakat süreç içinde bir şekilde yozlaştırılmış düşünce sistemleri-dir. İkinci kısım ise bir ideolog gibi çaba göstermiş birilerinin kısmen Allah’ın dininden alıntılama yaparak oluşturduğu sistemlerdir.
Budizm, Zerdüştlük, Konfüçyizm gibi din ya da düşünce sistemi olarak değer-lendirilen düşünce sistemleri her iki guruba örnek olarak konuşulabilir. 
Allah’ın dini İslam’ın mensuplarının süre içinde bu düşünce sistemlerinden bazı konularda etkileşimi söz konusu olmuştur. Tıpkı, Hristiyanlık ve Yahudi-likten bazı konuların İslam’a taşınarak oluşturuş, adına İsrailiyat denilen bilgi birikimi gibi. 
Geçmişte ulemanın dinin şekillenmesinde geçmiş şeriatlerden intikalen devam eden bazı hükümlerin varlığının izahı niteliğinde bir başlık olarak değerlendiri-len geçmiş şeriatların delil olarak değerlendirilmesi konusu, bu meselenin iza-hıdır.
İnsanın ideoloji adı altında ortaya koyduğu çabaların, fıtratın tezahürü olmak-tan başka izahı yoktur. İnsanın genlerinde var olan yönetimsel duyguların Al-lah tanıma konusunda içine düşülen sapkınlık sonrasında fıtri olanın inkârı an-lamında şekillenmesine ideoloji denilmiştir. 
Allah yarattığı varlığı içine yerleştirdiği sisteme uyumlu olabilmesi adına yö-netmek için din gerçeğini ortaya koymuştur. İnsan ise yönetilmek duygusun-dan azade kalamadığı için kendince ideolojilerle boşluğu doldurmuştur. Fakat yaratanın bütün özelliklerini bildiği insanın nasıl yönetileceğine dair bildikleri-ni bilemeyen insan, yönetime dair ortaya koyduğu çabaların tamamında insana elde etmesi gereken mutluluğu temin edememiştir. 
İnsanın ilk günden itibaren ortaya koyduğu din karşıtlığının temelinde Allah’ın tanımlamasına, belirlemesine rıza göstermeme çabası mevcuttur. Adem’in is-yankar oğlu Kabilden başlayan Allah’ın taksimine isyan süreci, yönetimsel an-lamda Allah’ın egemenliğine karşı çıkış anlamı taşır.
İlerleyen çağlarda sistematik olarak ifadelendirme adına ortaya konmuş bütün ideolojilerin temelde oluştuğu anlayış, Allah’ın insana dair belirlediği ve adına din dediği yönetim şekline karşı çıkma ameliyesidir. Ve gerçekte dünya üzerin-de uygulama imkânı bulmuş olan ideolojilerden hiç birisinin insana kâğıt üze-rinde tasarladığı mutlulukları, vadettiği umutları vermesi mümkün olmamıştır.
Yanlışlıklarına rağmen ısrarla savunulan ideolojilerin bir zümrenin çıkarlarını temin etme aracı olmaktan başkaca bir anlamı yoktur. Israrla bir ideoloji bütün yanlışlarına rağmen devam ettiriliyorsa, orada din karşıtlığının mevcudiyeti sürdürülmek istenmektedir. Bu çabaların altında yatan gerçeklik de çıkarın bu kanaldan temin edilmesidir.
İdeolojilerin açmazlarından birisi, ideolojiyi ortaya koyanların yaşadıkları problemler karşısında antitez olarak geliştirdikleri düşünce sisteminde kendi tespitleri kadar konuyu değerlendirmiş olmalarıdır. Yani ideolojilerin hepsi bir anti tezdir. Temelde var olan dine alternatif olarak geliştirilmeye çalışılmıştır ama hiçbiri dinin sağladığı manevi dünyayı temin etme gücünde olamamıştır. Bu anlamda ortaya çıkmış ideolojiler, var olanın antitezi olmaktan kurtulamaz. Antitez olanların tezlerin tamamlayıcısı ya da eleştiricisi olmaktan kurtulamaya-cağı da bir gerçektir. Oysa din, yani Allah’ın dini yaratılmış varlığın hayat içindeki pozisyonunu en doğru belirleyen sistemdir. 
İdeolojilerin açmazlarından bir diğeri de ilk ortaya konduğu günde son söyle-necek sözün bitmiş şekliyle ortaya konulamamasıdır. İdeolojilerin hepsi kervan yolda düzülür deyiminde olduğu gibi sonradan gelenler tarafından tamamlan-maya çalışılmıştır. Buna rağmen temel ilkeler bazında bütün ideolojiler, başka-ları tarafından ikmal edilmeye muhtaçtır. Oysa Allah’ın dini temel ilkeler itiba-rıyla ilk vazedildiği günden itibaren mükemmel bir sistem bütünlüğüne sahip-tir. Sadece hayatın akışı içinde insanın eşyaya dair gelişimi ile alakalı bölüm olan şeriat kısmı gelişime açık bırakılmıştır. Sonradan gönderilen peygamberler “zamanın değişimi ile ahkamın değişimi” ilkesi gereği öncekilerden farklı şeriat sahibi olmuşlardır.
İdeolojilerden bağımsız olarak ortaya konmuş ilahi kaynaklı olmayan, adına din denilen sistemlerinde yine anti tez olmaktan başka izahları yoktur. Bu se-beple hem ideolojilerin hem de insan tasavvuru olabilecek dinlerin tarihin say-faları içinde yer alan birer insan beyninin safrası şeklinde değerlendirilmekten başka çareleri yoktur. 

Diğer Haberler

ONLAR
test