Fıtrat Dejenerasyonu

Bakara 204 - İnsanlardan kimi de vardır ki, dünya hayatı hakkındaki sözleri senin hoşuna gider ve o kalbindekine Allah'ı şahit tutar. Halbuki O, İslâm düşmanlarının en yamanıdır.

Fıtrat tahribatının zirve yaptığı zamanlarda fıtrattan, gerçek dinden bahsetmenin zorluğunun ne olduğunu izah kabilinden bir hadisi hatırlamak mümkün. 
“Öyle bir zaman gelecek ki, dinin gereklerini yerine getirme konusunda sabırlı davranıp Müslümanca yaşayan kişi avucunda ateş tutan kişi gibi olacak”
Fıtrat değerlerinin ters yüz edildiği, algıların şirk ve küfrün değerlerini nakış nakış insanlara işlediği bir zamanda fıtrat, dini kayyım, İslam kelimeleri Müslümanım diyen insanlar üzerinde dahi, kıllarını kıpırdatacak bir etki bırakmamaktadır.
Çünkü bu kavramların benliklerinde etkin bir güç olması gereken Müslümanlar, olaylar karşısında vermesi gereken tepkilerin hiçbirini ortaya koymamaktadırlar. Tabir caizse komaya girmiş bitkisel hayat emareleri taşıyan entübe haldedir Müslümanlar. 
İnsanlık şeytanın Allah ile pazarlık aşamasında ileri sürdüğü fıtratı bozma, şirk ve küfrün fıtrat haline getirilmesi tuzaklarına düşmüş vaziyettedir.
Nisa 118-119 – “Allah o şeytana lanet etti. Ve o da: "Elbette senin kullarından belirli bir pay alacağım, onları mutlaka saptıracağım, onları boş kuruntulara sokacağım ve onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar, onlara emredeceğim de Allah'ın yaratışını değiştirecekler" dedi. Kim Allah'ı bırakıp da şeytanı dost edinirse, şüphesiz o, apaçık bir ziyana uğramış olur.” 
Nisa 120 – “Şeytan onlara vaat eder ve onları boş umutlarla oyalar. Oysa şeytanın onlara vaadi, aldatmadan başka bir şey değildir.” 
Resulün sav müşrik muhatapları adına ortaya konulan cahiliye isimlendirmesi, bugünkü insanlığın içine düştüğü küfür ve şirkte azgınlığı anlatmada, tanımlamada yetersiz kalmaktadır. 
Küfür ve şirk yeryüzünde fesat çıkaran ve bozgunculuk yaptıran faktördür.
Maide 33 - Allah ve Resulüne karşı savaşan ve yeryüzünde fesat çıkarmaya çalışanların cezası, ancak öldürülmeleri veya asılmaları yahut ayak ve ellerinin çaprazlama kesilmesi, ya da yeryüzünde başka bir yere sürgün edilmeleridir. Bu, dünyada onlar için bir zillettir. Ahirette ise onlar için büyük bir azap vardır. 
Bakara 204 - İnsanlardan kimi de vardır ki, dünya hayatı hakkındaki sözleri senin hoşuna gider ve o kalbindekine Allah'ı şahit tutar. Halbuki O, İslâm düşmanlarının en yamanıdır. 
Bakara 205 - İş başına geçti mi yeryüzünde bozgunculuk çıkarmak, ekini ve nesli helak etmek için koşar. Allah ise bozgunculuğu sevmez. 
Bakara 206 - Ona: "Allah'tan kork!" dendiği zaman da kendisini onuru (gururu) günah işlemeye sevk eder. Cehennem de onun hakkından gelir. O ne kötü bir yataktır! 
Küfür ve şirk, fıtratı ters yüz ederek hayat bulur. Zira fıtratın salim olduğu zeminlerde fıtrat gereği, Allah’ın egemenliği kaçınılmazdır. Her sistemin hayat anlayışı kendi varlığını devam ettirecek kurallar ve uygulamalar ortaya koyar. Şeytan ve dostlarının varlıklarını devam ettirebilmeleri Allah’ın varlıklara verdiği fıtratı değiştirmekle mümkün olur. Çünkü Allah şeytanın dışındaki iradeli ve imtihan olunan varlıklara, yaratılış itibarıyla şeytanı kendi sisteminin bozguncusu olarak baş düşman ilan etmiştir. Aklı başında, Allah’ı ilah tanıyan ve kabul eden bir varlık, şeytanın yol göstericiliğini asla benimsemez. 
İsra 65 - Doğrusu benim (ihlaslı) kullarım üzerinde senin hiçbir hakimiyetin yoktur. Vekil olarak Rabbin yeter. 
Yaratıcının adalet sıfatı yaratmada da tezahür eder. İmtihan olunmak üzere yaratılmış bir varlığın, imtihanının gerçekleşmesi için fiziksel şartları yerine getirme konusunda herhangi bir eksiklik yoktur. Eğer imtihan şartlarında bir eksiklik olsaydı imtihan olunmak üzere yaratılmış varlık, imtihanın fiziki şartlarında eksiklik olduğuna dair itiraz edebilir bunda da haklı olabilirdi. Çünkü imtihan olunmanın hakiki manasını, imtihan olunan varlığa şartları itibarıyla belirtmek, aynı zamanda imtihanın fiziki şartlarını temin etmekle mümkündür. 
Her ne kadar insan bu anlamda bilgi itibarıyla Allah’ın haber verdiklerinden ötesine vakıf olma özelliğine sahip olmasa da var olan imtihan koşullarını kendisine verilmiş akılla ve temel data bilgisiyle test edip onaylayabilecek kapasiteye sahiptir. Bu bağlamda fıtrat algısının, insanda tam olarak verilen bilgi belge doğrultusunda tamlığıyla alakalı insanın vardığı ve varabileceği sonuç ancak bu kadardır.
Bu temel bilgiler ışığında insanın kendi fıtratı ile varlık hakikati, kulluğun şartlarını irdeleyebilecek, imtihan zemininin yeterli koşullarda olduğu kanaatine varabilecek kapasitedir. Buna karşın insan, şeytanın bozgunculuk adına ortaya koyduğu fıtrat tahribatının imtihanı kaybettiriciliğinin yanı sıra, yaratılmış olduğu fıtrat hakikatine aykırılığını da tespit edebilecek düzeyde akıl donanımına sahiptir.
İyisiyle kötüsüyle ahlak, fıtrata uygunluk ve geliştirme anlamıyla, fıtratı bozarak tahribatı artırma anlamları taşır. Etimolojik olarak aynı kökten gelen yaratma ve ahlak kelimeleri birbirinin devamı iki halin ifadesidir. Fıtrat; yaratılma hali, ahlak, yaratıldığı halin güzelleştirilerek ya da dejenere edilerek, devam ettirilmesi halidir. 
İşin başında, yaratılma aşamasında verilen fücur ve takva hali, yaratılma üzerine şekillendirmeye müsaitlik halinin ifade edilmesidir. İmtihanın tahakkuku yaratılmış bulunulan halin geliştirilmesini ya da geri götürülmesini sağlar. Geliştirmenin güzelleştirmenin, takva kelimesi ile ifade edilmiş olması da olaya ayrı bir renk katar. Sınırları engin, ilerlemek istedikçe insanı kemale taşıyan takva ummanı, gittikçe daha derinleşen bir insanlık anlayışını kazandırır. Tam zıddı olan aşağılaşma halinin birincil basamağı hayvanlar gibi olmak, yaşam arzularının kontrol edilmeksizin kışkırtılmasını ve fıtratı tahrip etmeyi mümkün kılar. Bu sebeple Kelamı İlahide bu hal hayvanlar gibi olmaktan başlayıp daha da aşağılaşma örneği ile anlatılır. “Ülaike kel en’ami belhum edal” (Araf 179)
Peygamber ahlakının daha ilk vahiy indiği günlerde, en mükemmel vasıf ile ifadelendirilmesi, peygamberlerin seçilme noktasında, ahlakı, fıtratın ilerisine taşıma özelliğine sahip olduklarını gösterir. Yani peygamberlik rastgelelikten uzak bir şekilde, fıtratını korumakla kalmamış ileri güzel insanlık noktalarına taşımış sıfata sahip olmayı zorunlu kılar.
Ahlakın güzelliğinin derecelendirilmesi adına, hadisi peygamberide kullanılan “mekarim” kelimesi, ahlakın güzelinin de kazanılan bir halden ibaret olduğunu ortaya koymaktadır. “Ben mekarimi ahlakı tamamlamak üzere gönderildim.” Sözü, lisanı peygamberide, sadece ahlakın güzeli ile yetinmemek, aynı zamanda bunu sözün de güzeli ile ifadelendirmektir. 
Peygamberin ahlakı nedir diye sorulduğunda, o her alanda insanlığın en iyi örneğiydi, yürüyen Kur’an’dı, cevabı ile karşılaşıyoruz. Bu yaklaşım bize mekarimi ahlak terkibinin tefsirinin ancak bu şekilde yapılabileceğini göstermektedir. Kişi dünyada insanlık adına sergilenecek her örneklikte, insanlığın zirvesi davranışların sahibi olursa ancak, ahlakın zirvesi mekârime ulaşmış sayılabilir. Bir halinde ahlakın en iyisi diğer halinde bayağılığın örneği olmak mekarim kelimesiyle sıfatlanmayı imkânsız kılar.
Ahlakın kötüsü kemale yatkın noktada “fatarlanmış” yaratılmış varlığın, kendini defolandırması, insanlık adına işe yaramaz hale getirmesidir. Robotik bir yaklaşım sağlamak gerekse iyi işler yapmak üzere yazılımı geliştirilmiş mekanik bir varlığın arızalanmak suretiyle yapması gereken iyi işleri yapamaması ya da bozularak kötü işleri yapması iyi insan kötü insana, insanın kendi eliyle yaptığından bir örnek olabilir.
Ahlak insanın temel yaratılış meselesi olduğu için bütün bir insanlık, ahlaka dair bir tartışmanın içinde hep olmuştur. İnsanlar her anlayışın ahlak kelimesini kendi ahlak tercihleri doğrultusunda ön plana çıkararak kullanma eğilimi göstermişlerdir. Çünkü ahlakın temelden inşasında, kavramların kullanımının da önemli yer işgal ettiği bir gerçekliktir. On beş asırdır medeniyetini kendi kavramları üzerine bina etmiş bir milletin, kompleks sahibi olarak, karşısında eziklik duyduğu batı dünyasının, şirk anlayışının ürünleri kelimelerle kendini ifade etmesi kendi cevherine karşı körlüğündendir. Çünkü her medeniyet, kavramlarını temel akaitlerinden kaynaklanan anlayışları üzerine bina eder. Yani kavramlar medeniyetlerin kokusunu taşırlar.
 
Celaleddin Sipahioğlu

Diğer Haberler

ONLAR
test