KİM’İN AKLI NE’YE ÇALIŞIR.
KİM’İN AKLI NE’YE ÇALIŞIR.
Mehmet Ayman ([email protected])
İnancımıza göre insan “Eşref-i Mahlukat” olarak yaratılmıştır. “Eşref-i Mahlukat” olması yani “Yaratılmışların en şereflisi” olması hem maddi/fiziki yönü yani bedeni hem de manevi yönü / “Ruhu itibariyledir. İnsanın yaratılışındaki asıl üstünlük ve mükerrem bir varlık oluşu onun manevi yanı tarafıyladır ki; bu da onun aklıdır.
Bu özelliği onu yeryüzünün yegâne akıllı öznesi yapar. Yeryüzünün bu yegâne akıllı varlığı bu özelliği sayesinde yeryüzünde medeniyetler kurar, yeryüzünü imar ve inşa eder. Tarih yapar. Tarih’in başlangıcından günümüze kadar hayvanların medeniyet kurduğuna, yeryüzünü imar ve inşa ettiğine tanık olunmamıştır. Olunmayacaktır da. Çünkü bu durum onların yaratılış amaçlarına aykırı bir durumdur.
İnsanın kendisini “Mükerrem” ve “Müşerref” yapan aklını kullanmaması veya kötüye kullanması hali o’nu “Esfel-i Mahlukat” yani Mahlukatın/yaratılmışların en sefili, “Erzel-i Mahlukat” Mahlukatın en rezili yapar.
Aklı, iradesi ve temyiz kabiliyeti yerinde olan bir insan kendisi ve toplumu için neyin faydalı, neyin zararlı olduğunu, faydadan da öte neyin hayırlı, neyin hayırsız olduğunu anlayabilir. Çünkü hayır şer konusunda kendisine rehberlik edecek olan “Vahy-i ilahi” yi anlama kabiliyeti sadece “Akl-ı Selim” sayesinde mümkündür. Bizim akıldan kastımızda Tabii ki bu ‘Akl-ı Selim’ dir. Yani Hak olanı batıl olandan ayırabilecek sâlim/her türlü hastalıktan korunmuş akıl. Vahyin ışığıyla aydınlanmış akıl. Bu akıl kendisini Allah’ın yarattığı fıtrat üzerinde kaim olarak gören ve bozulmamış olan akıldır. Yeryüzünde bu tür akla sahip insanların sayısı pek fazla değildir. Genellikle, akli melekeleri dumura uğramış, beyni çağdaş sistemler tarafından iğdiş edilmiş, adeta pelteleştirilmiş insanların yani ahmakların sayısı da oldukça fazladır.
Fıtratı bozulmuş, yaratılış amacından uzaklaşmış/uzaklaştırılmış akıl ise insana sürekli kötülüğü emreder. Şeytanidir, nefsanidir. Yani kendini “Nefs-i Emmâre”/ Sürekli Kötülüğü Emreden Nefs in emrine vererek hebâ eder. Yok sayar.
Bu tür şeytani akla sahip olanlar yeryüzünde fitne ve fesat çıkaranlardır. Yine yeryüzünü kötülüğe boğanlar insan nesline, hayvan nesline, ekine ve mahsule zarardan başka bir şeyleri dokunmayanlardır.Onlar “İş başına geçti mi yeryüzünde bozgunculuk çıkarmak, ekini ve nesli helak etmek için koşar. Allah ise bozgunculuğu sevmez.)(2/BAKARA-205):
İnsanlığı etkileyen neredeyse tüm felaketlerin arkasında bu şeytani akla sahip insanların veya onların uşaklarının parmakları vardır denilebilir.
Yukarıdaki cümlelerden de anlaşılacağı üzere çağdaş epistemolojilerin akıl tasniflerinden bahsetmiyorum elbette. Daha kolay anlaşılması için biraz daha basit bir tasnif yapalım. Bu anlamda aklın iki ayrı biçimi vardır.
1-Rahmani olan Akıl
2-Şeytani olan Akıl
Rahmani Akıl kendisinin Allah’ın emrinde olduğunu bilir. Bundan hiçbir zaman gocunmaz. Bilakis şeref duyar övünür. Rahman’ın Ayetleri karşısında büyüklenmez, kibre ve gurura kapılmaz. İsyana ve tuğyana kalkışmaz. Çünkü bu durumun şeytani bir durum olduğunu çok iyi bilir. Kendisini Allah’ın emrinde hissettiği için O’nun mahlûkatına karşı da sorumlu hisseder. İşte bu sebeple kendisinin İslam’a ve insanlığa karşı hizmetle yükümlü olduğunu da bilir. Bu akıl sahipleri Allah’ın Salih kullarıdır.
Tek boyutlu/tek yönlü değildir. Yani sadece dünyayı değil aynı zamanda ukbâyı/ Ahireti de düşünür. İnsanlığa hizmet ederken dünyevi menfaatleri düşünerek kar ve zarar hesabı yapıp kendini küçültmez. Büyük ufukların ve ideal değerlerin insanıdır o.
Bütün bunlara mukabil, sadece “Rızay-ı Bari” yi yani Yüce yaratıcının rızasını ister. Ondan başka menfaat beklemez. Yüce yaratıcı kendisi için neyi Hayır olarak belirtmişse Onu Hayır, Neyi de Şer olarak murat etmişe o’nu da şer olarak görür. Hayır, olarak gördüklerini alır, şer olarak gördüklerinden kaçar. Bütün bunları Allah’ın kitabından ve Peygamber’inin sünnetinden öğrenir.
Şeytani akıl ve onun sahiplerine gelince; o’nun yolu şeytanın ve uşaklarının yoludur. Kendisi hakkında Allah’ın ne dediğinden çok kendi arzu ve heveslerinin ne dediği önemlidir. Yegâne başat özelliği budur dense yeridir. İstediği ve sahip olamadığı şeylere karşı son derece tehlikeli bir “Hırs” la saldırır. Bütün yapıp ettikleri, yapmayı düşündükleri hep o bitmek tükenmek bilmeyen hırsını tatmin içindir. Para hırsı, makam hırsı, şöhret ve unvan hırsı… Meşru, gayrı meşru, doğru yanlış, haram helal demeden bu hırsı tatmin için çalışır çabalar, ömrünü tüketir. Son derece bencildir/ Narsist’tir. Bir türlü doymak bilmeyen nefsinden tatmin olmayan hırsından başka bir şeyi yokmuş gibi yaşar.
İşte o yeryüzünü imar ve inşa etmek yerine tahrip eder. Canlıyı yaşatmak yerine Savaşlar çıkararak onları katl eder. Yaşayanları öldürür, yapılanları yıkar.
Bunların örnekleri ilk insandan günümüze hep görülmüştür. Hep yaşanmıştır. Bundan sonra da görülecektir. Üstelik kendilerine “Yeryüzünde fesat çıkarmayın”, denildiğinde: -“Hayır biz bilakis Islah edicileriz” derler.(2/BAKARA-11)
Bu şeytani akıl sahipleri şu an yeryüzünün hâkimleri gibi görünüyorlar. Yeryüzünün maddi manevi tüm değerlerini sömürerek yaşıyorlar. Devletlerin eğitim sistemleri de onların kontrolü altında olduğu için büyük bir ahmaklar ordusu yetiştirmek amacıyla her türlü düzenbazlığı yapıyorlar. Özellikle de görsel ve yazılı basın bu ahmaklar ordusuna lojistik destek veriyor. Onların bitmek tükenmek bilmeyen dünya hırslarına hizmet etmek için her türlü aşağılanmaya razı olan bu uşaklar sayesinde de ne yazık ki çoğu zaman amaçlarına ulaşıyorlar. Çünkü onların tuzaklarına düşen ahmakların sayısı o kadar çok ki.
Bu yolda iyi niyet sahibi olmakta pek bir anlam ifade etmiyor. Yani iyi niyet ahmaklığı izale edecek veya mazur gösterecek bir şey değil. Çünkü cahilce bir iyi niyet “hamakat”ı izale etmiyor yani ahmaklığı beslemekten başka bir işe yaramıyor. Çünkü ahmaklık gibi cehalet de bir nevi akıldan, fikirden ve iz’andan yoksunluk halidir ve hepsi de şeytanın tuzaklarından birer tuzaktır. Bu tuzaklara düşmemek de Rahman’ın ayetlerinin rehberliği ile mümkün olacaktır.
Mehmet Ayman