RUH BEDEN DENGESİNDE İNSAN
“RUH BEDEN DENGESİNDE İNSAN”
Mehmet Ayman ([email protected])
“Hoşça bak zatına kim, Zübde-i alemsin sen,
Merdüm-ü dide-i ekvân olan ademsin sen.”
Şeyh GALİP
İnsan iki yanı olan bir varlıktır.
Bir yanı bedendir insanın.
Beden dünyalıdır, oraya aittir.Oraya bağlıdır.Yüzü oraya dönüktür ve dünya varlıklar sıralamasında en aşağıdadır.Bu sebeple beden aşağıda olanı arzular. Varlığı dünyaya kayıtlıdır. Dünyayla kayıtlıdır. Varlığının devamı için dünyaya, dünyada olanlara mecburdur. Bedenin dolaşma alanı, yeri dünyadır.
Beden noksandır aslında, malüldür ve doğan her gün, gelen her gece bedenin noksanlığını ve zayıflığını hatırlatarak gelir. Noksanlığını tamamlamak, zayıflığını gidermek için her gün yemek içmek her gece uyumak ister, zira muhtaçtır.Muhtaçlık eksikliktir.Eksiklik insana hastır.Noksanlıktan tenzih edilecek yegane varlık Allah‘tır.
Her kim ki tüm varlığını bedenden ibaret sanıyor ona bağlanıyor ona hizmet ediyor. Aslında zayıf olana, muhtaç olana, noksan olana bağlanıyor demektir.Kim ki onu seviyor, ona aşık, ona tutkun, zayıf olana ölümle,hastalıkla, yaşlılıkla, sakatlıkla malül olana tutkun demektir. Ona bağlanmak, sonunda ölecek olana bağlanmak demektir. Ona tutunmak, tıpkı bir örümcek ağına tutunmak gibidir. Örümcek ağı evlerin en zayıfıdır.
Bedenin varlığı maddidir ve maddi olan her şey gibi yok olmaya çürümeye, tozla, toprakla bir olmaya mahkumdur. Beden her zaman toprağa yatkındır, toprağa dönücüdür. “Ölmek için yaşarız.”diyor filozof; ya da “Doğan herkes bir gün mu.tlaka ölecektir.” ,bedenli olanın sonu ölümdür demek istiyor.
Beden muhtaçlıklar evidir.Kendine yetmeyen, görmeyen, duymayan, sevmeyen, nefret edemeyen ama görmenin, duymanın hareketin aracı, aleti.
Araç,alet çok çalışmaktan,devamlı çalışmaktan yorulur,bitkin düşer.Çok çalışmak durup dinlenmeden çalışmak onu yıpratır,mizacını bozar.Onu hasta eder,acz içinde bırakır.
Çok yemek suretini,siluetini bozar onun,çok uyumak tembelleştirir,atıl bırakır.O hep özen ister,hep bakım ister.Bencildir,kıskançtır yalnızca kendisiyle ilgilenilmesini ister.Bıraksanız ayna karşısından saatlerce ayrılmayacak.Hep kendine bakacak,övünecek,gururlanacak,tapınacak.Hep ona bakanlar,onu koruyup,onu gözetenler,onu daha da güzelleştirmek uğruna servet harcayanlar,sonra da podyumlarda,moda defileleri,güzellik yarışmaları adı altında tapınma ayinleri düzenleyenler ne kadarda zavallı bir varlığa bağlandıklarının farkındalar mı acaba?
“Güzel yüzlüye bir günde doyulur/Güzel sözlüye bin günde doyulmaz.” Diyen bilgeliğin farkında olmanın anlamı nedir acaba?
Diğer yanı ruh insanın.
Ruh bedenin mahkum olduğu tüm illet ve noksanlıklardan uzaktır.Çünkü yapısında, yaratılışında, kaynağında noksanlık yok, noksanlık hastalık illet gibi görünen bedenle, bitişik olmasından bedenle yaşamak görevinde olmasından.
Ruhun asli evi dünya değildir.Göklerdir, yücelerdir, melekût alemidir.Gayb evidir.İşte bu yüzdendir ki O yücedir ve hep yücelere özlem duyar beden onu aşağıya, aşağıda olana Dünyaya bağlamaya çalışırda O hep sabırla,inatla direnir, karşı durur.
Varlığının tarifi,tanımı yoktur.çünkü varlığı “O” ezeli ve ebedi olandandır. Sınırı,boyutu yoktur.Çünkü Beka sıfatı olan tarafından bedene süreli olarak emanet edilmiştir.Süre bittiğinde, vade dolduğunda emanet ehline teslim edilecektir.
Ruhun bedene emanet edilmesi “ve nefahtü fihi min ruhî” emr-i şerifinin tecellisidir.Ruh aslen “O”nundur, “O”ndan gelmiştir.”Ve ileyhi raciûn” emr-i ilahîsinin tecellisi gereği “O”na dönecektir.Ölüm ruhun
ölümü değildir.Bedenin ölümüdür.”Ölür ise ten ölür, /Canlar ölesi değil.” diyor Yunus.Ölüm ruhun sonu değil, bedenin sonudur.Ruh sadece varlık alanını değiştirmiştir.Emanet mahallinden asli mekanına dönmüştür.
Bir adı aklıdır onun.
Onunla biliriz, onunla ayırırız iyiyi kötüyü, onunla temyiz ederiz doğruyu yanlışı.Başkalarını idrak ettiğimiz gibi kendimizi de onunla idrak ederiz.Kendimizi de onunla biliriz.Rabbimizi de onunla biliriz. “Men arafe nefsehû fe gad arafe Rabbehu” emr-i ilahisi ancak onunla tecelli eder, ancak onunla anlam kazanır.
Ruh (Akıl) için uzak yakın birdir.Zira bilmek için mekana, yakınlık ve uzaklık gibi ölçülere ihtiyacı yoktur.Mesafelerle, ölçülerle uğraşmak mesafeli ve ölçülü olanın, ebatlı boyutlu olanın, aşağıda olanın işidir.O mesafelerle uğraşmaz.Bir anda göklerin en yükseklerine çıkabildiği gibi yine bir anda yerin derinliklerine inme yeteneği de vardır.Çünkü akıl Gazzali’nin dediği gibi “Allah’ın denizlerinden bir numunedir, bir örnektir ve her numune aslına benzemekten hâlî değildir.”
Akıl, arşta, kürsi de göklerin perde arkalarında ve melekut aleminde tasarruf eder tıpkı kendine has alemde tasarruf eder gibi.
Hakikatlerin hiçbiri akıldan gizlenemez.
Bütün mevcudat aklın dolaşma alanıdır, akıl eşyanın iç yüzünde, sırlarında dolaşır.Onların hakikatlerini, ruhlarını idrak eder.İlletlerini ve hikmetlerini ortaya çıkarır.Bütün gizli sırlar onun için aşikar, bütün kapalı anlamlar onun için açıktır.
Akıl makulatı idrak eder.Makulat (akledilirler) ise sonsuzdur, sonlu ve sınırlı olması düşünülemez.Vakıa aklın öğrendiği hükümler sınırlı olsa bile onda sonsuzu idrak etme gücü vardır.
Son tahlilde akıl insanı hayvandan ayıran vasıftır.Akıl insanın kendisiyle tüm nazari bilgilerin algılanmasını sağlamak için insan kalbine konulmuş bir Nurdur.İnsan o Nur vasıtasıyla varlığı görmeye, duymaya, hissetmeye, tanımaya, anlamaya yetkili olur.Nur Suresi 35.ayet bunu müjdeler “Allah-u Nuru’s-semavati ve’l-arzı”(Allah göklerin ve yerin Nurudur.) ayeti neye işaret eder, ehli bunu anlar.
Bir adı Kalb’dir onun.
İman’ın mahallidir O.Aşkın, sevginin, merhametin, şefkatin, bazen nefretin.Sevdiğimizi “Bütün kalbimizle severiz” nefret ettiğimizden bütün kalbimizle nefret ederiz.”İman edince bütün kalbimizle iman ederiz.”Yarım kalpli olmak yoktur bizim lugatımızda.Merhametsiz insanlara”taş kalpli” ya da”kalpsiz”demez miyiz yani “ruhsuz” yani “hissiz”.Kalpli olmak ruhlu olmaktır.Duygulu olmaktır.
Kitab-ı Kerim kafirler için “Onların kalpleri vardır anlamazlar.” “İşte onlar gaflet içinde olanlardır” demiyor mu? Uykuda olanlardır, habersiz olanlardır.
Kalp katılaşınca inanmasını, sevmesini, merhameti,tümden unutuyor mu acaba?Sahi sevmesini bilmeyenlere neden “taş kalpli” deriz ki?
İnsan kalbinin Hakikat alemine açılan bir penceresi vardır ki O’na “ kalp gözü” denir.Gönül gözü dür O.Nasıl ki Şehâdet aleminde olanı, açık olanı, âyân olanı,dünyada olanı beden gözümüzle görür ve müşâhade edersek,kapalı olanı, gizli ve saklı olanı, hatta gönüllerde olanı Kalp gözümüzle görüp hissedebiliriz.Ama bir şartı vardır onun “Gönül ehli olmak”, “Kalp ehli olmak” yani ehl-i dünya olmamak.Kısaca “elin kârda gönlün yârda”, olmak.
Kalp; göğsümüzün içinde sakladığımız et parçası olmasa gerek.Gerçekte o bile büyük bir nimet.Şükretmeye güç yetiremeyeceğimiz bir vergi. “Allah vergisi.”Birkaç dakika durması hayata bedel.Ya bir de onun hakikati, onun anlamı manevi olanı, gaybî olanı, imana, aşka, acıya, hasrete, hüzne mahal olanı.
İşte O, Ruh dediğimiz, Akıl dediğimizle aynı, isimler farklı ama anlam bir.
Bir adı “Nefs”tir onun.
İnsan olmaya, beşer olmaya, en yakın, en yatkın tarafı.Kimi zaman insanın hakikati, özü ama çoğu zaman ruhla bedeni birbirine yaklaştıran, yakınlaştıran unsur.
Beden tek başına noksandır, muhtaçtır demiştik.Ruh bedenin hareket sebebidir.Can membaıdır.Beden için görevlidir demiştik.Ayrılırsa bu ikisi.Tek başlarına insan olamaz hiçbirisi.Beden soğuk cansız bir ceset, ruh soyut latif bir buhar olarak kalır.
Yunus Emre “Ete kemiğe büründüm./Adem oldum göründüm.” diyor.Beden, yani et, yani kemik, yani kan, yani ten, “Adem” olmak için, adam olmak için yetmez. Adem olmak için, adam olmak için, ruha muhtaçtır, “Tin”e muhtaçtır.Ruh cesedi adem olup, adam olup görünür kılmak için görevlidir.
Ruh görev mahalline dönmeden cesede ruh giydirilmeden bedenin insaniyeti tamamlanmaz.Ruh bedenle birleştiği vakit, bedene yaklaştığı, ona alıştığı, onun dünyasına ünsiyet duyduğu vakit nefs olur.Ve varlık ancak bu nefsle insan olur. Mükellef olur.Ve cennet ve cehennem ancak mükellef insanlar için vardır.
İmtihan başlamıştır.
İnsanın kendisiyle başı derttedir.İnsan mutsuzdur.İnsan dünyadadır.Dünya mutsuzluk yurdudur.Hasret yurdudur.Dünya aşağıdadır.Nefs insanı aşağıya çeker “Emmare”(Yusuf:53) olur.Yukarıya çeker “Mutmain” .(Fecr: 27,28)olur.
İnsan dünyadadır.İnsan sınavdadır.
İnsan nefs sahibidir.İnsan nefsiyle mücadelededir.İnsan nefsinin esiridir.İnsanın nefsiyle başı derttedir.İnsan nefsinden razıdır.İnsanın nefsi kendisidir.Nefs kendinden razıdır.Allah nefsten razıdır.Nefs Rabbine dönücüdür.“Ey mutmain olmuş nefs, dön Rabbine sen O’ndan, O senden razı olarak.(Fecr: 27,28)
Mehmet Ayman